Hangi kökler kavrar, hangi dallar bezer Buradaki taş yığınını? Ey insanoğlu Bunu bilemez, sezemezsin, çünkü bildiğin yalnız Bir kırık putlar yığınıdır ki güneşte kavrulur (Çorak Ülke’den… T.S. Eliot) Ölüm, hayatın öteki yüzü… Hayatla ölüm, bir madalyonun iki yüzü gibi birbirine bağlı… Ölümle yüzleşme, bir “sınır deneyimi” olarak hayatın anlaşılamayan katmanlarının açılmasına hizmet ediyor. Hayatın anlamlandırılması, yitirdiklerimizle ölümün yitirilmesi arasındaki ilişkinin kavranılmasından geçiyor. Modern insanın ölüme karşı ilgisizliği, Vasili Sigarev’in ölüm üzerine çarpıcı bir deneme olan Zhit / Living filminde, yeni evlendiği kocasını bir hiç uğruna kaybeden genç kadının sözlerinde tüm açıklığıyla belirir: “ Cenazeler görürdüm önümden geçip giden. Ama hiç düşünmezdim ölüm üzerine. Tek merak ettiğim kimin ölmüş olduğuydu. Ölümün hayatları nasıl darmadağın ettiğini şimdi gördüm! ” Ölüm, modern düşüncenin, bir ufuk çizgisi haline getirerek hayattan dışa...
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun." "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir." "Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca ona döndürüleceksiniz." Yasin 20-23