Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos 5, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İslâmcılık: Ruh, ayna, varoluş kaynağı

İslâmcılık: Ruh, ayna, varoluş kaynağı İslamcılık, hiç de sevimli bir sözcük değil. İdeoloji çağrışımı yaptırıyor insanda derhal. İslâmcılığın en büyük zaafı, siyasî bir ideoloji olarak takdim edilmesi ama bunun Müslüman toplumlarda, yaygın olarak, sorgusuz sualsiz kabullenilmesi. İslâm'ın siyasî bir ideoloji ya da proje olarak sunulması, İslâm'ın sadece konjonktürel malzeme olarak algılanmasına ve kullanılmasına yol açıyor her dönemde. İslâm'a en büyük darbeyi, İslâm'ı siyasî bir ideolojiye, kullanışlı konjonktürel projelere malzeme yaptığınız zaman vurursunuz. İslâmcılığın sunduğu en büyük yanılsama, sadece İslâmcıların Müslüman olduğunu zannetme tehlikesidir. İslâmcılık, siyasî bir ideoloji değil, topyekûn bir varoluş yolculuğudur. İslâmcılık, Müslüman toplumların, hem ruhu, hem de omurga hareketidir ve dünyanın da vicdanıdır: Sözgelişi, Filistin, yarım asırdır, insanın, insan olmanın onurunun nasıl korunabileceğinin en muhteşem anıtı olarak bunun biricik k...

İslâmcılık: Varoluş yolculuğumuz

İslâmcılık: Varoluş yolculuğumuz Müslüman toplumların bizzat İslâm'la kurdukları ilişki, İslâm üzerinden kurdukları doğrudan değil, dolaylı bir ilişki: Doğrudan olmadığı için de doğurgan olamıyor. Müslüman toplumlar, İslâm'la ilişkilerini, başkaları üzerinden, çağdaş seküler zeitgeist (zamanın ruhu) üzerinden kuruyorlar. Bir kendi'leri, kendi zeitgeist'ları yok çünkü. Batı-dışındaki bütün diğer dinlerin, medeniyetlerin, kültürlerin çocukları da kendileriyle ilişkilerini başkaları üzerinden kuruyorlar: İnsanlığın sorunu, tek bir zeitgeist'a mahkûm olması. Tek bir zeitgeist'ın hâkim olduğu başka bir zaman dilimi yaşanmadı tarihte. Oysa modernlikten önce, aynı zaman dilimi içinde farklı zeitgeist'lar birbirleriyle ilişki kurarak yaşabiliyorlardı. * * * İnsanlığın başına gelebilecek en büyük felâket budur: Dünyada sadece Batılı zeitgeist hükümfermâ ve başka zeitgeist'ların yaşamasına izin vermiyor. Sonuçta ortaya çağ körleşmesi olarak adlandırdığı...

Mütefekkir ne/rede, entelektüel nereye düşer? Yusuf Kaplan

Mütefekkir ne/rede, entelektüel nereye düşer?  Entelektüel, çağ adamıdır, çağının adamı. Çağının vicdanı. Çağrısı, çağıyla sınırlıdır ama. Çünkü entelektüel, çağının ağları ve bağları, bağlamları ve kavramları içinden konuşur yalnızca; çağının ağları ve bağlamları içinden konuşlanır. Çağrısı, çağının sınırlarını aşamaz zira. Müteffekkir, bir çağın adamı değil, bütün çağların adamıdır; bütün çağların vicdanı. Mütefekkirin duyargaları bütün çağlara ve bütün çağrılara açıktır. O yüzden mütefekkir bütün çağlara konuşur, bütün çağlarla konuşur ve bütün çağlar ona konuşur ve onunla konuşur. Çağrısı, çağ açacak ve çağ aşacak yılmaz bir küheylan, dinmez bir çağlayandır çünkü. * * * Entelektüel, aklıyla yürür; mütefekkirse kalbiyle, 'akleden kalbiyle'. Entelektüel yalnızca satır'lardakini görür, görebilir; mütefekkirse sadır'lardakini de görür ve gösterir görebilen gözlere, kalplere, akıllara, vicdanlara. * * * Entelektüelin aleti, akıldır; mütefekkirinkiyse k...