'Bilginin sırrı, diğer isimleri değil, 'Allah' ismini bilenlerin hakikatidir. 'Allah' ismini bilmenin sırrı, kendisine aidiyeti yönünden bir hakikatin hükmüyle zıtları birleştirmektir. Aynı şey, kendisine nispet edilen zıddı bulunan her şey için geçerlidir. Bu sır, ancak içinde onu bulanın ve kendisiyle nitelenenin anlayabileceği bir sırdır. Böylelikle kendisi hakkında verdiği bir hükmün (gereği olan durumun) zıddıyla kendisi hakkında hüküm verir. İkinci hükmü de, zıddının hükmüyle -yoksa başka bir nispet veya izafet yönünden değil- verir. Bu nedenle, Allah (zıtlara göre hüküm vermeyi) bilginin sırrı yapmıştır.' 'Bilgi, delilden meydana gelen bütün bilgilerdir. Çünkü bilgi (ilm), alamet kelimesinden türetilmiştir. Bu nedenle, eşyayı bilmek Allah'a izafe edilmiştir. Çünkü Allah, kendisini bilmiş, böylelikle de âlemi bilmiştir. Öyleyse Allah, âlemin varlığına delil ve alâmettir. Aynı şekilde, âlem de, kendisini bilirken Allah'a alâmettir. Bu durum,...
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun." "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir." "Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca ona döndürüleceksiniz." Yasin 20-23