Bu devre özgü yeni 'dindarlaşma' biçimleri var malumunuz. Dini kendi bütünlüğü içinde kabul etmeye pek yanaşmayan ama hayatını büsbütün 'dinsiz' de bırakmak istemeyen kimselerin yoğurduğu yeni inanç tasarımları bunlar... Özünde teslimiyet taşımayan, daha ziyade dini kendi kabul edebilecekleri kalıplar içine sığdırmaya, orada şekillendirmeye çalışan birtakım algılama biçimleri... Modernliğin insanda, hayatta, yeryüzünde yaptığı ağır tahribatların birer acıklı tablo olarak gözle görülür hale geldiği bir zamanda, yine o modernliğin içinde tıkanıp kalmış kişiliklerin, tosladıkları maddiyat duvarlarının sertliğinden (gayrı ihtiyari) kaçmaya tevessül etmeleri anlaşılmaz bir şey değil... Yine bu kişiliklerin aynı saiklerle evlerinin arka bahçelerinde bilir bilmez birer maneviyat bahçesi dizayn etme telaşına düşmeleri de beklenebilir. Bütün bu temayüller tekil örnekler olarak tezahür ettiklerinde çok da önemli görülmeyebilirler. Ancak bu sarsak dindarlaşma biçimleri ortalı...
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun." "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir." "Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca ona döndürüleceksiniz." Yasin 20-23