Irmak – Muhammed İkbal

Ucu yok bucağı yok ummana sarhoş akıp gidiyor ırmak. Yalnız kendini tanır, her şeye yabancıdır böylece akar gider.
Bahar onun yolunda peri masallarının köşkleri gibi güzel; neler neler yarattı. Yollara nergis, lale, beyaz güller döşedi. Gül, çapkın işvelerle onu çağırıp dedi: ‘Yanımıza gel biraz, dur biraz konuşalım!’ Goncalar gülümsedi; daha ileri gidip eteğinden de çekti. Bu yeşiller giyinmiş cilveli dilberlerin birine aldırmadı. Ovalar aşıp geçti, dağlar, kemerler yırttı.
Ucu yok bucağı yok ummana sarhoş akıp gidiyor ırmak.
Yalnız kendini tanır, her şeye yabancıdır böylece akar gider.

Yüz binlerce en büyük, en parlak incileri denize sürüklüyor.
Coşkun bir deniz gibi herşeyi yıktı geçti;
vadilerin, dağların dar çevresinden aştı.
Önüne geçilmeyen bir sel gibi, kudurup her yeri dümdüz etti.
Bu padişah sarayı, bu kale, bu çemendir, demedi; aştı geçti. Her an yeni peşinde delileri gibi koştu; eskiye attı geçti.

Bahar onun yolunda peri masallarının köşkleri gibi güzel; neler neler yarattı. Yollara nergis, lale, beyaz güller döşedi. Gül, çapkın işvelerle onu çağırıp dedi: ‘Yanımıza gel biraz, dur biraz konuşalım!’ Goncalar gülümsedi; daha ileri gidip eteğinden de çekti. Bu yeşiller giyinmiş cilveli dilberlerin birine aldırmadı. Ovalar aşıp geçti, dağlar, kemerler yırttı.
Yorumlar
Yorum Gönder