Ana içeriğe atla

İslâmcılık: Nominalizm ile eklektisizm arasında

İslâmcılık: Nominalizm ile eklektisizm arasında

İslâmcılık hareketiyle ilgili 'okumalarımız', arızî 'okuma'ların ötesine geçemiyor: Kimi çevreler, İslâmcılığı, salt siyasî bir projeye indirgerken, kimi çevreler sosyolojik bir cendereye hapsediyor, kimi çevrelerse meşruiyeti kendinden menkul post-strüktüralist akademik çözümlerle kilitliyor.
İslâmcıların içinden gelenler de, İslâmcılığa İslâmcılığın dışından bakanlar da, aslında aynı zihin kalıbı üzerinden İslâmcılığı okuduklarını, ne yazık ki, göremiyorlar.
Peki, nedir bu aynı zihin kalıbı? Nominalizmdir: Nominalizm, İslâm'ın, esas itibariyle ontolojik / bütüncül olan hakikatinin, ontik / parçalı derekeye indirgenmesi; normlar (yani aslî dinamikler üzerinden) değil, formlar (şekiller, sosyo-politik ve kültürel görünümler, yani arızî dinamit'ler) üzerinden anlaşılmaya çalışılmasıdır.
* * *
İslâmcılığın bittiğini söyleyenler de, İslâmcılığı siyasî, sosyal, kültürel veya entelektüel bir form'a indirgeyerek İslâmcılığın bitmediğini söyleyenler de, tek şeyi mutlaklaştırıyorlar: Form'u. Aracı. Ve kaçınılmaz olarak da, araçsallaştırmayı.
Araçsallaştırma, araç olan, dolayısıyla arızî olan, dolayısıyla gerçeğin yalnızca bir yüzünü -üstelik de silik bir şekilde- temsil edebilen arızî bir durumun aslîleştirilmesi, aslî olan katına yükseltilmesi ve sonuçta aslî olan'ın bitirilmesidir.
Sözgelişi, modern Batı uygarlığı kurulurken, insan, akıl, bilim gibi hep arızî / kısmî gerçeklikler, aslî olan katına yükseltilmişti. O yüzden, bu paganist zihin yapısının ürettiği dünyanın bizi getirdiği noktada, kaçınılmaz olarak, 'insanın ölümü'nü, akıl-dışının, duygu dünyasının, ayartıcı arzuların ve hazların hükümranlığını, yalnızca güç üreten ve hakikatin üstünü daha bir örten bilimin ve teknolojinin putlaştırılmasını, neo-paganizm biçimlerinin egemenliğini yaşıyoruz sadece.
* * *
Benzer bir ontolojik tehlike, Müslümanları da bekliyor: İslâm'ı siyasal'a, sosyolojik'e, entellektüalizm'e, akademizm'e indirgeyerek gerçekleştirilen bütün arızî anlama ve aidiyet kurma çabaları, İslâm'ın tanınamaz hâle gelmesiyle, marazî bir olguya dönüşmesiyle, diğer ideolojilerden farksız, sadece dünyevî güç, çıkar, kariyer, mülk, benlik inşası kaygısı güden beşerî bir ideolojiye indirgenmesiyle, daha da kötüsü, kısa devre yaptığı çoktan anlaşılan sığ ve ayartıcı seküler ideolojilerle yarışma ve çatışma içine girmesi normalleşen beşerî bir güç, iktidar, pozisyon kazanma aracına dönüşmesiyle ve dolayısıyla İslâm'ı bitirmekle sonuçlanabilir.
Özetle söylemek gerekirse, İslâm'ın siyasal'a ya da bir ideolojiye indirgenmesi, kaçınılmaz olarak, güç ve iktidar sorununu temel meselesi olarak belirleyen siyasal'ın, İslâm'ı sekülerleştirmesinin ve ruhsuzlaştırmasının, İslâmî varoluş imkânlarını buharlaşmasının önüne geçilemeyebilir.
* * *
Yine İslâmcılık yanlıları ile karşıtlarının zihin yapılarının ve zihniyet dünyalarının buluştuğu bir diğer ortak nokta da, reaksiyoner bir yer'den İslâmcılığa bakıyor olmaları: Oysa, reaksiyonerliğin kendisi, bir yer değil, bir yersizlik, yurtsuzluk ve evsizleşme hâlidir.
Reaksiyon, sisteme karşı çıkarken bile, mevcut ve hâkim 'yer'den, kâh modern habitus'un / 'vasat'ın, kâh postmodern habitus'un içinden kalkarak İslâm'a bakmaktır. Reaksiyoner'in ayağını bastığı bir yeri yoktur: Buradan İslâm'a bakıldığında görülen şey, İslâm değil, buranın zihin kalıplarının ve zihniyet dünyasının İslâm'a yansıtılması; bura'nın İslâm'ı kendi içinde yutması, dondurması'dır.
* * *
Reaksiyonerliğin iki hâli var: Eylem ve zihin hâlleri. Reaksiyonerliğin eylem hâli, ancak sömürgeleştirilmiş, bağımsızlığı elinden alınmış insanların coğrafyalarında direnişin adıdır ve bu sağlıklıdır: Tecavüzcüye direnmeyen adam, insanlığın tecavüze uğramasının yollarını açtığı için tecavüzcüden daha az suçlu değildir çünkü.
Reaksiyoner zihin hâli ise tehlikelidir: Reaksiyoner, kendisi, bir 'aksiyon' / söz sahibi değildir; başkalarının aksiyonlarını / söylediklerini tekrarlar durur. Tersinden ama.
Sözgelişi Batı'ya karşı çıkar; ama kendisine yeni bir alan açmadan, kendi alanına geçmeden, Batılıların belirlediği alanda konuşur. O yüzden özne değildir; olamaz. O yüzden, bu hâliyle söylediği her söz, içinden konuştuğu alanın varoluş ve egemenlik alanını daha fazla genişletir.
Bu bir açmaz. Bu açmazı nasıl aşarız? Reaksiyondan aksiyona geçip özneleşme imkânını yakalayarak. Ve ardından, direnişi dirilişe dönüştürerek... Dirilişten varoluşa geçerek...
* * *
İslâmî bir idrakin ve vasat'ın içinden bakılamadığı sürece, nominalizm açmazını aşma yolu olarak başvurulan tek yol ve yöntem, eklektizm ve yamanma psikolojisi oluyor. Eklektisizm için, Mete Tunçay'ın Sorokin çevrisinde önerdiği karşılık oldukça imajinatif bir karşılık: Devşirmecilik.
Kâh modernlikten, kâh postmodernlikten, kâh liberalizmden, kâh sosyalizmden devşirmecilik yaparak yaptığımız şey, İslâm'ın ve güç belâ inşa etmeye çalıştığımız İslâmî vasat'ın ve zihin dünyasının mevcut ideolojiler veya siyasî konjonktürler tarafından devşirilmesi ve dönüştürülmesi olarak zuhûr ediyor.
* * *
İslâmcılık, şu âna kadarki görünümüyle, varedici bir yolculuktan çok, modernliğin ve postmodernliğin ürettiği habitus'lar ve zihin dünyaları üzerinden varkılınan bir çaba oldu. Başka bir ifadeyle, İslâmcılık, tarihin akışını sağlayan, sürükleyici bir özne olamadı, olmazdı da; başkaları tarafından yapılan tarihin içinden üretilen zihin kalıpları ve zihniyet dünyası tarafından sürüklendiğini bile fark edemedi. O yüzden, nesne oldu büyük ölçüde.
* * *
Oysa bir bütün olarak, topyekûn bir varoluş yolculuğu olarak alındığında, İslâmcılık, bu kendisizliğin fark edildiği ve geçmişten geleceğe uzanan çok katmanlı bir kendi arayışının gerçekleştirildiği sahici bir yolculuktur.
Şunu söyleyebiliriz: İslâmcılık olmasaydı, Müslüman toplumlar, İslâm'la yeniden ilişki kuramazlardı; ya çarpık bir ilişki kurarlardı ya da İslâm'ı büsbütün yok sayarlardı. 1950'lere, hatta 1970'lere kadar yaşadığımız 'yokoluş süreci' bunun göstergesi.
İslâm dünyasında sömürgecilerden kurtuluş, direniş süreci -tam olmasa da- bitti. Diriliş ve varoluş süreçlerine hazırlanmamız gerekiyor.
Bunun yolu kuşatıcı bir medeniyet fikri geliştirmekten geçiyor: İslâm'ı dar bir alana, mesela politizm'e, sosyolojizm'e veya entellektüalizm'e hapsetmek, İslâm'ı bitirir, hem de bizim elimizle!
İslâmcılık, henüz başlamadı. Yeni başlıyor... 21. yüzyıl, İslâm'ın belirleyeceği bir yüzyıl, 22. yüzyıl ise İslâm'ın yüzyılı olabilir. Eğer dikkat çektiğim zihnî açmazlarımızı fark edip aşabilirsek...
İslâmcılığın, neden ve nasıl asıl şimdi başladığını Pazar günkü yazıda tartışacağım...

Yusuf Kaplan 10 Ağustos 2012 Cuma

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsmet Özel’in Erbain Den Alıntılar

Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor böylesine hazırlıklı değilim daha. Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum: Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda. Üç Frenk Havası 1. Capriccio Alum Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için çünkü mahvına sebeb nihayet bir sinektir ama Fanya Kaplan nasıl öldü diye sorarsak sanırım işimiz fazlasıyla ciddileşir. *** 2.Alum Cantabile Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını yerime yadırgadım yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka çılğının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı durmadanbeyaz bir aygırla taşardım derin göllerden bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara güneşin zekasıyla doymak isterdim kaba solgun kağıtlar sunardı şehrin insanı ban Tahrik yürek elbet acıyor esvap deği...

Hatırı Sayılır Sözler

Hatırı sayılır sözler   Aşk ruhların çeşitli yaratıkların arasında bölünmüş parçalarının birleştirilmesi demektir. İbnihazm * Gemisini kurtardığı için kaptan olmayı hak ettiğini düşünen kişiler bireyciliği göklere çıkardılar. Bunu yapmış olmakla da tarihteki en hastalıklı adlandırmayı gerçekleştirdiler. İsmet Özel * Açlık yıllarında ölenleri açlık öldürmez onları alışmış oldukları tokluk öldürür İbni Haldun * Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak sanattır. Goethe * Düşünce özgürlüğünün olmaması, insanların düşüncelerini söyleyememesi değildir. Düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşünememesidir. Jean-Paul Sartre * Yaratan'ın karşısına bunca büyük yapıtı okumamış olarak çıkmak düşüncesi beni çileden çıkarıyor. Oliver Wendell Holmes * Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır... Mayakovsky * Yürü, hür maviliğin bittiği son hadde kadar! / İnsan,  âl...

İsmet Özel

Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?-Yaşama!-Ya bileydim?Yazar: MıydımHiç: Şiir . Münacaat Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves etti m gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi. Hata yapmak  fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademo...