Necip Âsım Yazıksız'ın Kitap isimli bir kitabı vardır. İlk defa yıllar önce kitap meraklısı bir dostumda gördüğüm bu kitabı çok sevmiştim. Aslında peşine düştüğüm her kitaba sonunda sahip olmuşumdur; ama Necip Âsım Bey'in 1311 (1893) yılında İstanbul'da basılan bu güzel kitabını yeterince kovalamadığım için kütüphanemde hâlâ eski harfli baskısı yok.
Yakın zamanlara Türker Acaroğlu tarafından sadeleştirilerek yeni harflere aktarılan İletişim Yayınları baskısını kullanıyordum.
Belki hatırlayanlar vardır; İletişim Yayınları, bu kitabı, kuruluşunun 10. yılı münasebetiyle 1993 yılında armağan olarak basmış ve o yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nda cüz'i bir fiyatla satışa sunmuştu. Boyutları, kapağı, kâğıdı, sayfa düzeniyle özel ve özenilmiş bir kitaptı. Fakat bu güzel baskı, Türker Acaroğlu'ndan asla beklenmeyecek okuma hatalarıyla doluydu. Eski metinlerle az çok ilgilenmiş olanların orijinaliyle karşılaştırmaya ihtiyaç hissetmeden fark edebilecekleri vahim hatalarla... O tarihte yazdığım gazetedeki köşemde bu hususa müsamahalı bir dille değinip geçmiştim: "İletişimcilerin Kitap'ı onuncu yıl şerefine özene bezene hazırladıkları belli. Bir de diline dokunulmasaymış, hadi dokunuldu diyelim, yanlış okumalar ve anlamalar olmasaymış, tadından yenmeyecekmiş doğrusu."
İsmail Kara benim kadar müsamahalı değildi; o da büyük bir hevesle okumaya başladığı Kitap'taki akıllara ziyan hataları görünce dayanamamış, yanlış hatırlamıyorsam Dergâh dergisinde yayımlanan "Yazıksız'ın Kitabına Yazık Edildi" başlıklı yazısında hepsini sayıp dökmüştü. Kara'nın Amel Defteri (1998) adlı kitabına da aldığı bu yazı şu cümlelerle bitiyordu: "Ne dersiniz, bu kitabı hazırlanmış ve yayınlanmış kabul edebilir miyiz? Okuyucudan vazgeçtik, en azından merhum müellifi kabrinde rahat ettirmek için bir şeyler yapmak gerekmez mi?"
İsmail Kara'nın Kitab'ı yeniden hazırlayıp yayımlamak gerektiği yolundaki bu iması, karşılığını yıllar sonra Ali Yıldız'da buldu. Necip Âsım'ın eserini yeniden ele alıp diline dokunmadan, ancak bazı kelime, kavram ve terkipleri sayfa altlarında açıklayarak yeniden yayına hazırlayan dostuma tek itirazım inceltme ve uzatma işaretini cimrice kullanması. Geçenlerde bir arkadaşımın masasında görüp el koyduğum, kapağı ve iç düzeniyle de İletişim baskısını aratmayan Kitap, çiçeği burnunda bir kuruluş olan Büyüyen Ay Yayınları tarafından yayımlanmış.
Kendisi de "muhibban-ı kütüb"den olan Necip Âsım Bey (Soyadı Kanunu çıkınca, "günahsız, masum" mânâsına gelen "Yazıksız" soyadını almıştır), Kitap'ta, kitabın tarihçesinden başlayıp yazıdan alfabeye, yazı malzemesinden kâğıt çeşitlerine, yazma eserlerden kitap adlarına, yasak kitaplardan, kitap yakma hadiselerine kadar, kitap deyince aklımıza gelen her şeyden söz etmiş ve anlattıklarını güzel anekdotlarla süslemiş.
Kitap'ın her bölümü, özellikle "Muhibban-ı Kütüb" (Kitapseverler) ve "Mecanin-i Kütüb" (Kitap Delileri) bölümleri, bütün kitapseverler için son derece faydalı bilgilerle dolu. Mesela yatakta kitap okumanın kitapseverlik raconunda yeri olmadığını ben Necip Âsım'ın eserinden öğrendim. Sayfa kenarına haşiye yazmak da doğru değilmiş (ama ben bu ilkeyi benimsemiyorum). Kitap kurtlarının acemi mücellitlerden ve yıpranmış ucuz ciltlerden hiç hazzetmedikleri, sayfaları kolay çevirmek için parmak ıslatmanın hakiki bir kitapseveri çileden çıkardığı ve daha nicesi Kitap'ta yazıyor. Kitapların açık bırakılmaması, açık haldeyken birbirinin üzerine konulmaması, okurken sigara içilmemesi, kitap arasında çiçek miçek kurutulmaması, çeşitli kitapların bir arada ciltlenmemesi, tozlarının kirli paçavralarla alınmaması, içlerindeki şekil, harita, illüstrasyon ve fotoğrafların asla çıkarılmaması... Bütün bunlar kitapseverliğin başlangıç ilkeleridir.
Şunu unutmamak gerekir ki, gerçek kitapseverler (bibliyofiller), çok özel dikkatleri, itinaları ve ritüelleri bulunmakla beraber, kitapları Necip Âsım Bey'in ifadesiyle "tetebbu ve tahassus", yani incelemek ve ihtisas sahibi olmak için edinirler. Eskilerin "mecanin-i kütüb" dedikleri bibliyomanlar ise sadece toplarlar. Kitap deliliği çok ileri noktalara varabilen bir hastalıktır. Necip Âsım Bey, Astre adında bir kontun okuma yazma bilmediği halde elli iki bin beş yüz kitap topladığından söz eder. Don Vensant adında bir kitap delisi ise, çok istediği bir kitabı mezatta alamadığı için arkadaşını çekip vurmuş. Bazı meraklıları terekeye bile seviniyor, yani kıskandıkları bibliyofil veya bibliyomanlardan birinin ölüp kitaplarının satışa çıkarılmasından mutlu oluyorlarmış. Kitap hırsızları ayrı bir bahis. Bir İngiliz lordu kitap hırsızlığıyla meşhurmuş; bir keresinde bir şatodan yazma bir İncil çalarken yakalanmış ve iki yıl hapse mahkûm edilmiş. Bizde de kitap meraklılarının isimlerini çok iyi bildiği, kütüphanelerini "yürütme" kitaplarla kurmuş usta hırsızların bulunduğunu kaydetmekle yetiniyorum.
Sözün kısası Necip Âsım'ın Kitap'ı çok önemli ve faydalı bir kitap. Ramazan günlerinde zevkle okuyabileceğiniz bu kitabın sonunda Mustafa Kirenci tarafından hazırlanan ve 217 başlıktan oluşan bir "Açıklamalar" bölümüyle kapsamlı bir indeksin de bulunduğunu da kaydetmek isterim.
Belki hatırlayanlar vardır; İletişim Yayınları, bu kitabı, kuruluşunun 10. yılı münasebetiyle 1993 yılında armağan olarak basmış ve o yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nda cüz'i bir fiyatla satışa sunmuştu. Boyutları, kapağı, kâğıdı, sayfa düzeniyle özel ve özenilmiş bir kitaptı. Fakat bu güzel baskı, Türker Acaroğlu'ndan asla beklenmeyecek okuma hatalarıyla doluydu. Eski metinlerle az çok ilgilenmiş olanların orijinaliyle karşılaştırmaya ihtiyaç hissetmeden fark edebilecekleri vahim hatalarla... O tarihte yazdığım gazetedeki köşemde bu hususa müsamahalı bir dille değinip geçmiştim: "İletişimcilerin Kitap'ı onuncu yıl şerefine özene bezene hazırladıkları belli. Bir de diline dokunulmasaymış, hadi dokunuldu diyelim, yanlış okumalar ve anlamalar olmasaymış, tadından yenmeyecekmiş doğrusu."
İsmail Kara benim kadar müsamahalı değildi; o da büyük bir hevesle okumaya başladığı Kitap'taki akıllara ziyan hataları görünce dayanamamış, yanlış hatırlamıyorsam Dergâh dergisinde yayımlanan "Yazıksız'ın Kitabına Yazık Edildi" başlıklı yazısında hepsini sayıp dökmüştü. Kara'nın Amel Defteri (1998) adlı kitabına da aldığı bu yazı şu cümlelerle bitiyordu: "Ne dersiniz, bu kitabı hazırlanmış ve yayınlanmış kabul edebilir miyiz? Okuyucudan vazgeçtik, en azından merhum müellifi kabrinde rahat ettirmek için bir şeyler yapmak gerekmez mi?"
İsmail Kara'nın Kitab'ı yeniden hazırlayıp yayımlamak gerektiği yolundaki bu iması, karşılığını yıllar sonra Ali Yıldız'da buldu. Necip Âsım'ın eserini yeniden ele alıp diline dokunmadan, ancak bazı kelime, kavram ve terkipleri sayfa altlarında açıklayarak yeniden yayına hazırlayan dostuma tek itirazım inceltme ve uzatma işaretini cimrice kullanması. Geçenlerde bir arkadaşımın masasında görüp el koyduğum, kapağı ve iç düzeniyle de İletişim baskısını aratmayan Kitap, çiçeği burnunda bir kuruluş olan Büyüyen Ay Yayınları tarafından yayımlanmış.
Kendisi de "muhibban-ı kütüb"den olan Necip Âsım Bey (Soyadı Kanunu çıkınca, "günahsız, masum" mânâsına gelen "Yazıksız" soyadını almıştır), Kitap'ta, kitabın tarihçesinden başlayıp yazıdan alfabeye, yazı malzemesinden kâğıt çeşitlerine, yazma eserlerden kitap adlarına, yasak kitaplardan, kitap yakma hadiselerine kadar, kitap deyince aklımıza gelen her şeyden söz etmiş ve anlattıklarını güzel anekdotlarla süslemiş.
Kitap'ın her bölümü, özellikle "Muhibban-ı Kütüb" (Kitapseverler) ve "Mecanin-i Kütüb" (Kitap Delileri) bölümleri, bütün kitapseverler için son derece faydalı bilgilerle dolu. Mesela yatakta kitap okumanın kitapseverlik raconunda yeri olmadığını ben Necip Âsım'ın eserinden öğrendim. Sayfa kenarına haşiye yazmak da doğru değilmiş (ama ben bu ilkeyi benimsemiyorum). Kitap kurtlarının acemi mücellitlerden ve yıpranmış ucuz ciltlerden hiç hazzetmedikleri, sayfaları kolay çevirmek için parmak ıslatmanın hakiki bir kitapseveri çileden çıkardığı ve daha nicesi Kitap'ta yazıyor. Kitapların açık bırakılmaması, açık haldeyken birbirinin üzerine konulmaması, okurken sigara içilmemesi, kitap arasında çiçek miçek kurutulmaması, çeşitli kitapların bir arada ciltlenmemesi, tozlarının kirli paçavralarla alınmaması, içlerindeki şekil, harita, illüstrasyon ve fotoğrafların asla çıkarılmaması... Bütün bunlar kitapseverliğin başlangıç ilkeleridir.
Şunu unutmamak gerekir ki, gerçek kitapseverler (bibliyofiller), çok özel dikkatleri, itinaları ve ritüelleri bulunmakla beraber, kitapları Necip Âsım Bey'in ifadesiyle "tetebbu ve tahassus", yani incelemek ve ihtisas sahibi olmak için edinirler. Eskilerin "mecanin-i kütüb" dedikleri bibliyomanlar ise sadece toplarlar. Kitap deliliği çok ileri noktalara varabilen bir hastalıktır. Necip Âsım Bey, Astre adında bir kontun okuma yazma bilmediği halde elli iki bin beş yüz kitap topladığından söz eder. Don Vensant adında bir kitap delisi ise, çok istediği bir kitabı mezatta alamadığı için arkadaşını çekip vurmuş. Bazı meraklıları terekeye bile seviniyor, yani kıskandıkları bibliyofil veya bibliyomanlardan birinin ölüp kitaplarının satışa çıkarılmasından mutlu oluyorlarmış. Kitap hırsızları ayrı bir bahis. Bir İngiliz lordu kitap hırsızlığıyla meşhurmuş; bir keresinde bir şatodan yazma bir İncil çalarken yakalanmış ve iki yıl hapse mahkûm edilmiş. Bizde de kitap meraklılarının isimlerini çok iyi bildiği, kütüphanelerini "yürütme" kitaplarla kurmuş usta hırsızların bulunduğunu kaydetmekle yetiniyorum.
Sözün kısası Necip Âsım'ın Kitap'ı çok önemli ve faydalı bir kitap. Ramazan günlerinde zevkle okuyabileceğiniz bu kitabın sonunda Mustafa Kirenci tarafından hazırlanan ve 217 başlıktan oluşan bir "Açıklamalar" bölümüyle kapsamlı bir indeksin de bulunduğunu da kaydetmek isterim.
Yorumlar
Yorum Gönder