Ana içeriğe atla

Aydınlanma ve müziğin modernleşmesi ya da 'Kartezyen' müzik... ve Bach Yalçın Çetinkaya


Müziğin bir modernleşme süreci geçirdiğini ve bu dönem içerisinde; çok tekrar edilen bir söyleyişle insan ruhunun, duygu ve düşüncelerinin ifâdesi olmaktan çıkarak, 'Batı aydınlanmasının tanımladığı bilim'in sınırlarına indirgendiğini epeydir düşünüyorum. Müziğin modernleşmesinin önemli ve Aydınlanma ile başlayan bir süreç olduğu konusunun da en azından her zaman için tartışmaya açık bir konu olduğunu söylemeliyim.
Galileo, Batı Aydınlanması'nın en önemli referans şahsiyetlerinden biridir ve 'Doğanın kitabı matematiksel bir dille yazılmıştır (…). O halde ölçülebileni ölç, ölçülemeyeni ise ölçülebilir hâle getir' diyerek, insanlık için adeta yeni bir tarz önerir. Onyedinci yüzyılın bu önemli bilim adamı, aslında Aydınlanma'nın da üzerinde temellendiği Kartezyen düşünce biçimini bir başka şekilde ifade etmektedir bence. Kartezyen düşünceye göre 'Bilimsel gerçeklik, tek gerçekliktir. Gerçek olan ise ölçülebilir ve nicel olandır. Bunun dışında gerçek yoktur.'. Müziğin de Kartezyen düşünceden zaman içinde nasibini aldığını ve 'ölçülebilir' hâle getirildiğini söylemekte sanırım bir beis yok. Bunu ispatlamanın en kestirme yolu da, Batı müziğinin vertical yani dikey hareketidir ve bu hareket de sadece kurallara bağlı bir harekettir. Bu kurallara en fazla hiddetlenen ve 'güzellik uğruna bozulmayacak kural yoktur' diyerek meydan okuyan kişinin de –şahsen tam anlamıyla bir 'fıtrat müzisyeni', 'tabiliğini hiçbir zaman kaybetmemiş bir müzisyen' olarak kabul ettiğim- Mozart olduğunu da yeri gelmişken hatırlatmalıyım.
Descartes'tan başlayarak Aydınlanma, aslında varlığı parçalara ayırdı, zihin ve varlık arasındaki ilişkiyi de böldü. Her bir nitelik ve etkileşimi temel maddî yapıtaşlarına indirgedi, sonra birbirinden kopuk ve özerk nesneleri, kurulu mekanik bir sistem içinde yeni bir evren görüşüne dönüştürdü. Yeni Avrupa'da oluşan bu yeni görüşe göre her bir canlı varlık, kurulu bir makinenin birer parçası gibi görüldü. Fritjof Capra'nın ifadesiyle bu yeni evren görüşü sadece bilimlere değil, hükümet sistemlerine de egemen oldu. Bununla kalmadı bence sanata ve sanatçıya da egemen oldu.
'Descartes Batı düşüncesinde ne anlam ifade ediyorsa, aşağı yukarı aynı dönemlerde Bach da Batı müziği için aynı anlamı ifade etmekteydi ve Aydınlanma virajının, Aydınlanma ile birlikte modernleşme sürecine giren Batı müziğinin en önemli figürüydü Bach' diyenler var. Hatta Bach'ı, Kartezyen düşüncenin müzikteki temsilcisi olarak kabul edenler bulunmaktadır. Bu önemli, birhayli yenileşmeci ve son derece kabiliyetli müzisyenin yine de günahını almamak gerekir ama, Bach ile birlikte acaba müzik, bir anlamda sanatın sınırsız ufuklarından bilimin sınırlı alanına indirgenmiş; müzik neredeyse bir sanat olmaktan çıkıp seslerin matematiksel ilişkileri üzerine oturan kupkuru bir bilim dalına dönüşmüş müdür gerçekten ? Her sanatın aynı zamanda bir matematiksel derinliğe sahip olduğu ileri sürülmektedir; ama sözgelimi müziğin, sanatçının iç dünyasındaki sınırsızlığı ifade eden bir araç olmaktan çıkıp, kurallarla onu sınırlayan ve 'yaratıcılığı'nı zorlayan bir bilimsel dile dönüştüğü de söylenebilir mi ? En azından bunlar, Bach için söylenebilir mi ? Bach'ın eserlerine bakarak bunları söylemek her ne kadar kolay olmasa da, ben Aydınlanma düşüncesinin müzik üzerindeki etkilerinin daha ileriki yıllarda, Bach'tan daha sonra, belki fütürist ve çağdaş müzisyenlerde tezâhür ettiğini düşünüyorum bazen. (Belki de Stravinsky'ye 'müziğin kötüye gittiğini düşündürten ve çareyi klasik döneme dönmekte aratan sebep de buydu). Bach, hiç kuşkusuz önemli bir besteci ama onun Kilise'nin kuralcılığına ve özellikle müzikteki muhafazakâr yaklaşımına direnmiş ve bu sebeplerden dolayı sürekli Kilise değiştirmek zorunda kalmış olduğunu düşünürsek, hele Buxtehude gibi kendi döneminin usta bir organistini dinleyebilmek ve onun nasıl çaldığını yakından görebilmek için üçyüzelli kilometrelik yolu sık sık yürüyerek gidip geldiğini hesaba katarsak, Bach'ın geçmişin kuralcılığını benimsememiş, sürekli arayış ve kendisini geliştirme çabası içinde olan bir besteci olduğunu düşünebiliriz. Böyle bir müzisyen profili de Aydınlanma'nın daralttığı sanat formatına uyum sağlayan bir müzisyen profili olamayacaktır. Bilâkis her türlü kuralcılığa direndiği gibi buna da direnen bir Bach olmaya herhalde devam edecektir. Ancak bütün bunlara rağmen Aydınlanma ve müzik arasındaki ilişkiye biraz Bach'ı da karıştırmaktan yine de çekinmemeli ama bu ince çizgiyi de dikkatlice gözetmeli diye düşünüyorum. Bach'ı ve müziğini, Kilise'nin insanları ikna etmekte yetersizleşen zâfiyetine ve kifâyetsizliğine ilaç gibi gelen bir müzisyen ve müzik olduğunu söylemeyi kendi adıma daha doğru buluyorum. Çünkü yaptığı eserler, Aydınlanma'dan sonra gittikçe dökülen Kilise'ye yeni müşteriler getirmiştir ve Kilise'nin muharref kutsalının müzik diliyle yeniden anlatılmasına katkı sağlamıştır. Meselâ 'Tocatta' adlı eserini bir ormanın sakin yollarında otomobil sürerken keyifle dinlemekle, Dom Katedrali'nin soğukluğu içerisinde dinlemek çok farklı duygular uyandırabiliyor. Kilise organisti Bach'ın 'matematiksel' akorları, zaten Tanrı korkusuyla inanan bir Hıristiyanın bu korkuyla karışık inancını pekiştirir. Hele bu akorlar, Kilise akustiği içinde yankılandıkça sanırım o anda Kilise'de bulunan her Hıristiyanın istavroz çıkarmasına yol açmaktadır. Bach'ın müzikleri, 'korku' üzerine temellendirilmiş muharref kutsalın inandırıcılığının artmasına katkı sağlamış olabilir, bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bugün geldiği noktaya ve kullanım amaç ve biçimlerine bakarak, en azından kendimce şunu söylemenin pek de yanlış olmayacağını düşünüyorum: Batı müziği, Aydınlanma'dan bir süre sonra Aydınlanma'nın yeni varlık tasavvurunu müzik diliyle ifâde eden kısıtlı ve indirgenmiş bir sanat hâline dönüşmüştür. Aydınlanma sonrası müzik, tıpkı Aydınlanma gibi yüreği olmayan aklın ve bilimin müziği olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsmet Özel’in Erbain Den Alıntılar

Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor böylesine hazırlıklı değilim daha. Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum: Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda. Üç Frenk Havası 1. Capriccio Alum Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için çünkü mahvına sebeb nihayet bir sinektir ama Fanya Kaplan nasıl öldü diye sorarsak sanırım işimiz fazlasıyla ciddileşir. *** 2.Alum Cantabile Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını yerime yadırgadım yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka çılğının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı durmadanbeyaz bir aygırla taşardım derin göllerden bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara güneşin zekasıyla doymak isterdim kaba solgun kağıtlar sunardı şehrin insanı ban Tahrik yürek elbet acıyor esvap deği...

Hatırı Sayılır Sözler

Hatırı sayılır sözler   Aşk ruhların çeşitli yaratıkların arasında bölünmüş parçalarının birleştirilmesi demektir. İbnihazm * Gemisini kurtardığı için kaptan olmayı hak ettiğini düşünen kişiler bireyciliği göklere çıkardılar. Bunu yapmış olmakla da tarihteki en hastalıklı adlandırmayı gerçekleştirdiler. İsmet Özel * Açlık yıllarında ölenleri açlık öldürmez onları alışmış oldukları tokluk öldürür İbni Haldun * Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak sanattır. Goethe * Düşünce özgürlüğünün olmaması, insanların düşüncelerini söyleyememesi değildir. Düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşünememesidir. Jean-Paul Sartre * Yaratan'ın karşısına bunca büyük yapıtı okumamış olarak çıkmak düşüncesi beni çileden çıkarıyor. Oliver Wendell Holmes * Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır... Mayakovsky * Yürü, hür maviliğin bittiği son hadde kadar! / İnsan,  âl...

İsmet Özel

Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?-Yaşama!-Ya bileydim?Yazar: MıydımHiç: Şiir . Münacaat Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves etti m gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi. Hata yapmak  fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademo...